14 Şubat 2009 Cumartesi

Yeni Adres / www.cazirti.com

cazirti.blogspot.com adresindeki (yani bu adresteki) blogumu şuraya taşıdım, takip edenlerin bilgisene :





1 Şubat 2009 Pazar

Moz ve adamlari




Years of Refusal'in yayinlanmasina yaklasik 2 hafta kala, Moz'dan 2 haber var. Aslinda ilki haber degil ve hatta yeni bir gelisme de degil ama gormeyenler vardir diye paylasayim dedim. 'I'm throwing my arms around Paris' sarkisinin resmi video-klibi 2-3 hafta kadar once yayinlanmisti, asagida onu izleyebilirsiniz. Ikinci haber ise, 'I'm throwing my arms around Paris' 'single'inin fotograflarindan biri. Moz ve grup elemanlarinin ilginc fotografini coktan gordunuz bile, evet yukarda. (fotografin buyugu de burada)







31 Ocak 2009 Cumartesi

Ocak Ayina Son Eklemeler

Ocak ayinda cikan albumler uzerine yazdigim yazida, henuz dinleyemedigim icin yorum yapamadigim albumler vardi. Once bu albumler uzerine birkac birsey soyleyip sonra da bu ay sonunda cikan ve kayda deger buldugum son bir albumden daha bahsedeyim istedim. Bu yaziyla birlikte Ocak ayini kapatip U2 nun Subat ayinda cikaracagi yeni albumune konsantre olmaya baslamanin zamani geldi de geciyor. (ortalikta dolasmaya baslayan sarkilar olsa da, album heyecanini yitirmemek icin tum albumun sizacagi gunu beklemekte fayda var)

 

Animal Collective - Merriweather Post Pavilion

 

Bu album icin bana soyleyecek cok birsey kalmadi esasinda. Hemen hemen onemli tum muzik dergilerinden ve yazarlarindan sahane yorumlar aldilar ve almaya devam edecekler gibi gorunuyor. Benim soyleyecegim tek sey, 11 sarkilik bu albumu alin ve bastan sona dinleyin. Gecen 55 dakika kesinlikle zaman kaybi olmayacak.

 




Antony And The Johnsons – The Crying Light

 

Animal Collective kadar olmasa da, AATJ de oldukca guzel yorumlar aldi. Ilk 2 albumleri hic icime sinmemisti o nedenle bu albumden de cok birsey beklemiyordum acikcasi. Karanlik bir aksam, odaniza kapanip kaliteli indie-balladlari (!?) dinlemek istiyorsaniz bu album doyurucu olacaktir. Ama bastan sona tekduzeligin hakim oldugu bu albumu, sonunu beklemeden “icim kiyildi yahu” diyerek kapatmaniz da cok olasi. El altinda bulunsun, birgun lazim olur.

 



J.Tillman – Vacilando Territory Blues

 

Blogu takip edenler, sag kolondaki hareketlenmenin farkindadirlar sanirim. ‘2009 da akilda kalanlar’ ve ‘bu aralar takildigim album’ diye iki ufak eklenti yaptim. Biri 2009’un kendimce bir listesini tutmak amacli, ikincisinin ise hicbir amaci yok. ‘bu aralar takildigim album’ bolumunde bu aralar Nick Drake’in 1969 senesinde cikardigi ilk albumu ‘Five Leaves Left’ var. J.Tillman’i da, beni cok etkileyen bu albumu tekrar tekrar dinledigim bir gunun sonunda myspace sayfasinda dinleme firsati buldum ve davulcu olarak bildigim bu muzisyenin aslinda yillardir gayretli bir sekilde solo albumler cikardigini ogrenmis oldum.

 

Simdilerin populer toplulugu ‘Fleet Foxes’in yeni davulcusu Josh Tillman’in besinci solo albumu ‘Vaciando Territory Blues’ birkac gun once yayinlandi. Tamamen amator bir ruhla, CD-R lara kaydedilmis demo kayitlarini insanlara eliyle dagitarak baslamis J.Tillman’in solo kariyeri. 50-100 ve 1000 ilk 3 albumunun satis rakamlari. 4.albumu ise internet uzerinden yayinlanmis. J.Tillman’in 5.albumu ise, gercek anlamda produksiyon asamasindan gecmis en profesyonel albumu olarak karsimiza cikiyor. Yalniz gitar eslikleri icin yazilmis cogu parca ve zaman zaman zil sesleri, zaman zaman piyano; gitarin ve vokalin yalnizligindan hicbirsey goturmeyecek bir incelikte eslik ediyor J.Tillman’a. Nick Drake’e benzetilen tarzi ve yine Nick Drake’i andiran nitelikli sozleriyle Ocak ayinda benim icin surpriz bir album olarak bu blogda yerini aliyor ‘Vaciando Territory Blues’. Folk/Indie/Blues diye bir genre tanimlamasi daha once duymadiysaniz J.Tillman’ a bir goz atin derim. 

(album basligina tiklarsaniz albumu indirebilirsiniz)

27 Ocak 2009 Salı

Morrissey 'hala hasta' mi?

Ocak 2009 ortalarinda gerceklestirilen bir roportajda, 50’sine merdiven dayamis Morrissey’e soruyor gazeteci, “Olmeden once son vedanizi kime fisildamak isterdiniz?”. Morrissey, sevenlerinin verdigi isimle Moz, cevap veriyor, “En iyi arkadasima… Kendime.”

80’lerin muzik dunyasina en buyuk armaganlarindan biri olan The Smiths toplulugunun, elinde ciceklerle yalnizlik hikayeleri anlatan solisti ve soz yazari Morrissey, “Years of Refusal” albumuyle birlikte hikayesini kaldigi yerden anlatmaya devam ediyor. Morrissey, solo kariyerinde, The Smiths’leyken Johnny Marr’la yakaladigi yaratici tinilari yakalayamamakla elestirilse de W.B.Yeats’in Moz’un tum muzik kariyerini ozetleyebilecek su dizesini hatirlamakta fayda var:

“Kelimeler tek basina mucevherdir”


16 Subat’ta yayinlanacak olmasina karsin, “Years Of Refusal”in album kapagindaki fotograf aylar oncesinden tartismalara sebep olmaya baslamisti. The Smiths toplulugunun album kapaklarina yaklasiminin ‘siradanlik’ temasi uzerinde durdugu goz onunde bulundurulursa bu ‘gizemli’ album kapaginin altinda bir mesaj aranmasi cok da garip olmasa gerek. Dolayisiyla cok  farkli yorumlar alan bu kapak fotografi elbette ki Morrissey’in album tanitimi icin yaptigi basin toplantisinda da Morrissey’e sorulan ilk soru oldu. Morrissey bu soruyu sakayla karisik “Benim oglum.” diyerek gecistirerek fotografin gizemini korumasini bildi. Yapilan ‘derin’ yorumlara hic yer vermeden, aslinda bu kapak seciminin albumun aylar oncesinden konusulmasina sebep oldugu icin ne kadar dogru oldugunu soyleyerek albumun disini birakarak icini incelemeye baslayabiliriz.


"You Are The Quarry"ye Donus 

Albumun nasil bir ‘sound’a sahip oldugu hakkinda fikir yurutmek icin Morrissey’in kimlerle calistigina bakmak yeterli oluyor. Ilk onemli degisiklik, Morrissey’in bir onceki albumunun produktoru Tony Visconti’den vazgecmis olmasi. Morrissey’in 2004 cikisli albumu “You Are The Quarry”nin produktoru ve esas olarak pop/punk rock toplulugu “Blink-182”nun produktoru olarak bilinen Jerry Finn tekrar is basina cagrilmis “Years of Refusal” icin. Ikinci degisiklik –ki bahsettigim ilk degisikligin sebebini daha da net ortaya cikaran degisiklik- tuslu calgilar icin yine “You Are The Quarry”den ve Blink-182’dan hatirlayacagimiz Roger Manning’in albume cagrilmis olmasi. Manning’in album kayitlari icin soyledigi su sozler albumden neler beklememiz gerektigini ozetliyor : “…Jerry Finn ile ‘punk-pop’un en onemli topluluklarindan Blink-182 ile calistigimiz donemden bu yana uzun bir gecmisimiz var ve kendimizi bir anda Morrissey’le kaydedecegimiz 2.album icin davet edilmis bulduk. Butun parcalar canli kaydedildi ve tum parcalara harika ‘garage’, ‘punk’ ogeleri ekledik.”


Gelelim 3 yillik aradan sonra Morrissey’in kendi deyimiyle “en guclu album”unu ortaya cikaran ezgilere ve sozlere. Yukarida bahsettiklerim dogrultusunda “Moz sertliginde” bir parca "Something Is Squeezing My Skull" ile aciliyor album ve 15 saniyelik kisa bir ‘intro’dan sonra Morrissey soze giriyor ve sesleniyor sevenlerine : “Keyfim yerinde/Artik gecmisi ve simdiyi ayirabiliyorum”. Morrissey’den guzel haberler almaya aliskin olmayan ‘Moz’culari ilk bakista sasirtan bu dizelerin ‘sarcasm’i, ilerleyen saniyelerde ‘bildigimiz Morrissey’ satirlarini duymamizla ortaya cikiyor. “modern hayatta ask yoktur”, “modern hayatta gercek arkadaslar yoktur” diye sesleniyor ve anliyoruz ki Moz yine bizi dusundurmeye, uzmeye, guldurmeye ve sasirtmaya devam edecek.

Bu sarkastik acilistan sonra "Mama Lay Softly On The Riverbed" ile devam ediyor album. Izci bandosunu andiran davullariyla baslayan parcada Morrissey, annesine ozlemini haykirirken “gri takim elbiseli domuzlar”dan, “kaba hizmetciler”den hesap soruyor nukteli dizeleriyle. Parcanin doruk noktasinda ise “distort” seslerin atismasini dinliyoruz Moz’dan alisik olmadigimiz sekilde.


Albumun 3 numarali parcasi “Black Cloud”- “Kara Bulut” - da ise efsanevi blues-rock gitaristlerinden Jeff Beck’i dinleme firsati buluyoruz. Isminden de anlasilacagi gibi oldukca karanlik soz ve akorlara sahip karanlik parcayi “I’m Throwing My Arms Around Paris” takip ediyor. Ismine bakinca, Morrissey’in Paris’e olan askini(!) anlattigi bir parca olarak gorunse de, Morrissey’in The Smiths doneminde irkcilikla suclanacak kadar iddiali bir sekilde dile getirdigi Ingiltere sevgisine ihanet edecegini dusunemiyoruz. Albumun en naif ezgilerine sahip bu parcada soyle diyor Morrissey, bizi bir kere daha ters koseye yatirarak:

“Gulen yuzunun yoklugunda her yeri dolandim

ve karar verdim, kollarimi Paris’e doluyorum

Cunku yalnizca tas ve celik askimi kabul edecek”


“Years Of Refusal”in devaminda ise 2008 senesinde cikan ve Morrissey’in solo kariyerinin en onemli parcalarini barindiran “Greatest Hits” albumunde surpriz bir sekilde dinleyicilerle ilk kez paylasilan, “All You Need Is Me” ve "That's How People Grow Up" tekrar karsimiza cikiyor. Bu iki parca arasinda ise Ispanyol ezgi ve ritmleriyle suslu bir ayrilik sarkisi “When I Spoke To Carol” albume farkli bir tat katiyor.


Ismiyle tum hikayesini aciga vuran, muzikal anlamda ise alisildiktan oteye gidemeyen "One Day Goodbye Will Be Farewell"den sonra albumun The Smiths’ten asina oldugumuz 4 dakikayi asmayan parca anlayisini kiran son 4 parcaya geliyor sira. The Smiths’in ’87 yilinda yayinladigi son studyo albumu “Strangeways, Here We Come”daki, “Unhappy Birthday”u siirsel anlamda animsatan “It’s Not Your Birthday Anymore”, ozel efektlerle suslenip akustik sesinden uzaklastirilmis sakin davul ritmleriyle baslayip bir isyana donusuyor. 87’de “Sana mutsuz bir dogumgunu dilemeye geldim/Cunku sen kotusun/Yalan soylersin/Olursen biraz uzulebilirim, ama aglamam” diyen Morrissey, 22 sene sonra nefretini  biraz daha kontrol altina almis gorunuyor : “Artik dogumgunun degil/Sana nazik davranmama gerek yok/Gercekten kastettigimizi mi dusunuyorsun?/Dun soyledigimiz duygusal seyleri”

"You Were Good In Your Time", Morrissey’in bir onceki albumu “Ringleader of Tormentors”a yakin bir parca olarak dikkatlerden kacmiyor. Yine bir olum ve ayrilik hikayesini kemanlar ve perkusyon esliginde anlatiyor Moz. Kapanistan onceki parca “Sorry Doesn’t Help” yine hareketli ritmleri ve bu ritmleri doyuran klavye eslikleriyle Morrissey’in ozurlerden bikkinligini anlatiyor. Albumun kapanisini ise, acilistaki “keyfim yerinde” cumlesine benzer bir sekildeki ismiyle "I'm OK By Myself" yapiyor. Smashing Pumpkins’ten tanidigimiz davulcu Matt Walker’in Morrissey’le ilk studyo calismasinin en guclu ritmlerini dinlendigimiz bu parcada yine nefretle dolu ‘80lerin ‘yakisikli seytan’i : “Ben kendi basima iyiyim/Sana ihtiyacim yok/ya da beni kurtarman icin erdemine/ya da anlam kazansin diye yardimseverligine/ya da basit felsefene”


Her zamanki Morrissey sozleri ve diger Morrissey albumlerine oranla kismen ‘punk’ ve ‘garage’a daha yakin seslerden olusan “Years Of Refusal”, “Ringleader Of The Tormentors”dan sonra Moz hayranlarini mutlu edecege benziyor. Muzik tarihinin en onemli ozanlarindan biri Morrissey’in hala ayni disiplinle calismalarina devam etmesi tum muzikseverler icin onemli bir sans dememek elde degil. Darisi, son 1 yildir cokca konusulan The Smiths’in yeniden birlesmesine.  

21 Ocak 2009 Çarşamba

Ocak Ayinda Album Patlamasi

Bu blogu aslinda cok suruklemek istemedigim bir nokta yeni albumlerin rapidshare linklerini vermek ama ocak ayi fazla yogun geciyor. Ustuste bekledigim isimlerden albumler cikinca blogseverlere bu albumleri haber vermekten alamadim kendimi. Aslinda sabanci'dayken newsgroup larda sik sik yaptigim birseydi bu yeni albumleri music news inden insanlarla paylasmak. Bu aliskanligin bir uzantisi olarak cok sik olmasa da arada burda da bunlari paylasacagimi takipcilere sevgiyle duyururum. Aimdi neler cikmis bir bakalim, daha tum albumleri dinleyebilmis bile degilim esasinda. Dinledikce alisildik album incelemelerini de blogda bulmaniz cok mumkun. 

P.S: Blogger, rapidshare linkleri oldugu icin postumu silmis. Yaziyi yeniden koyuyorum ama rapidshare linkler olamayacak bu sefer. Ufak bir aramayla bulabileceginizi umudediyorum bu albumleri.

 

Franz Ferdinand - Tonight: Franz Ferdinand


27 Ocak'ta cikacak album coktan internete dusmus durumda. Henuz 1 kere dinleme firsati bulabildim ve cok sasirtici bir degisiklikle karsilasmadigim bir album diyebilirim ilk bakista. Alistigimiz Franz Ferdinand sound una eklenmis tek yenilik, elektronik altyapilar. Mutlaka iyi 1-2 hit parca bu albumu bir yerlere goturecektir. Son 2 yildir cogu toplulugun orjinal soundlarini electronicayla harmanladiklarini gormus olmak can sikici olmaya baslasada bu albumde hic siritmiyor bu yenieklentiler. (8 dakikaya yaklasan, albumun 10 numarali parcasi Lucid Dreams biraz zorlama olmus desem haksizlik etmis olur muyum bilemedim, dinleyin gorun)

 

Andrew Bird - Noble Beast


20 Ocak'ta, yani bugun yayinlanmaya baslanan Andrew Bird albumu Noble Beast, beni Andrew Bird'e baglayan album Armchair Apocrypha'yi aratiyor diyebilirim. (bu albumu de henuz 1 kere dinledigimi ve bunlarin ilk izlenimler oldugunu da hatirlatmadan edemiyorum) Ama yine de Bird'un discography sine baktigimizda bu albumun, Bird icin kirilma noktasi diyebilecegim Armchair Apocrypha ile gecmis albumleri arasinda dengeli bir yerde durdugunu da soylemek lazim. Onceki kayitlarinda alistigimiz agresif keman eslikleri yerini daha naif atismalara birakmis. Bird'un imzasi diyebilecegim islik sesleri ise kaldigi yerden devam ediyor bu albumde de. En basit yorumla gitarlar kemanlarin yerini almis bu albumde.

 

John Frusciante - The Empyrean

2004 yilinin Subat ayindan 2005'in Subat'ina kadar 6 album kaydedip yayinlayan, Red Hot Chilli Peppers'in en saglam cankilerinden grubun gitaristi John Frusciante 4 sene sonra tekrar karsimizda. 1 sene icinde kaydettigi 6 albumunun hepsi birbirinden ucuk - moda deyimle "deneysel"- ve sasirticiydi.(Shadows Collide With People albumunun hepsinden farkli bir yerde durdugunu da vurgulamak sart) Zira, uyusturucuyla basi uzun sure belada bir muzisyenin (kendini yakarak intihar etmeye calistigini da dusunursek) rehabilitasyon sonrasi albumlerinden ne kadar "normal" seyler bekleyebiliriz o da tartisilir. 

Yine 20 Ocak'ta yani bugun cikan albumlerden biri The Empyrean, Frusciante'nin solo calismalari bakimindan olgunluk noktasini olusturuyor. Albumde calmis muzisyenlere bakinca, Frusciante'nin 'kalender' kayit anlayisini bu albumde degistirdigini soylemek kolay. Red Hot Chilli Peppers'in bascisi Flea, The Smiths'in gitaristi Johnny Marr albumde Frusciante'nin muzigine kendi tatlarini katmislar. Albumdeki 3 kilit parcadan birincisi "Before The Beginning" Frusciante'nin "deneysel" havasindan birsey kaybetmedigi gosteren ve sakin ritmleri, distorted Frusciante gitarlariyla guzel bir acilis. Kilit parcalardan ikincisi ve beni en cok sasirtani ise "Song To The Siren". '70 lerin efsane albumlerinden Tim Buckley'nin "Starsailor" albumunden bir parca olan "Song To The Siren" Frusciante yorumuyla albumde yerini almis. The Empyrean'daki benim icin kilit parca ise "Dark/Light". 8 dakikayi asan bu kayit, alistigimiz Frusciante 'sound"uyla basliyor ve buraya kadar hersey normal. Sarkinin depresif ve karanlik havasi ilk 2 dakikadan sonra yerini synthesizer ritmleriyle ve Flea'nin one cikan bas yuruyusleriyle bambaska ve daha once Frusciante'den cok duymadigimiz repetitive bir hale burunuyor. 

 Frusciante'nin kendi deyimiyle "hem muzikallik hem de sarki sozleri baglaminda tek bir hikayeyi anlatan konsept bir album" olan The Empyrean, Ocak ayinin beni en cok heyecanlandiran albumu olarak bugunden itibaren raflardaki yerini aldi. 

 

Morrissey - Years Of Refusal 

Ayrintili album yazisi yolda.

 

Ve digerleri ..

Bugun piyasaya cikan ancak benim dinleme firsati bulamadigim 3 album daha var.  (linkler yok henuz)

 

Bon Iver - Blood Bank

Antony And The Johnsons - The Crying Light

Animal Collective - Merriweather Post Pavillion

7 Ocak 2009 Çarşamba

Bitmeyen Beatler - 1

“When I said I was beat I was beat, man, I was tired, exhausted, warn out. That’s what I meant.’

--Herbert Huncke

 

Huncke, “beat” sozcugunu ilk defa sozluk anlami disinda kullanarak, dejenere bir toplum icinde yasamanin zorluguyla iliskilendirirken, belki de farkinda olmadan, 20.yuzyilin gidisatini degistirecek olan “beat kusagi”nin isim babasi oluyordu. II.Dunya Savasi sonrasi kontrolsuzce tuketici hale gelen bir duzene alternatif uretmek icin fikir birligi eden Burroughs, Ginsberg, Kerouac, New York sokaklarinda yasami yeniden kesfetmek icin yola ciktiklarinda, farkettikleri ortak tek birsey vardi. O da, hayati renkli kilan tum farkli yasantilarin -belki bilincli bir sekilde belki de bilincsizce- tek bir form altinda tekduzelestirildigiydi.

 

Beat kusaginin cekirdek kadrosunu olusturan bu uc ismin pesinde kostuklari dusuncelerin “gorunurdeki  motivasyonu”, toplumsal bir aydinlama cabasi olarak algilanabilir. Gorunurdeki motivasyon diyorum, cunku bu uclunun aklinda yatan ne salt bir sanatsal evrilme istegi ne de salt bir toplumsal duyarlilik hareketi yaratma cabasiydi. Boyle bir hareketin ortaya cikmasindaki tek gercek motivasyon, “beat”lerin hayati sinirsizca yasama istegiyle bagdastirilabilecek olan “rastgelelik” ve”spontanlik” anlayisiydi, bir New York macerasinda tanisan bu ekip icin.

 

Beat hareketinin dogasi geregi, yukarida bahsettigim tavir, Burruoghs, Ginsberg ve Kerouac icin bile farkli seyler ifade ediyordu. Kerouac’in “beat” anlayisi cazdan ilham alirken (ozellikle ‘50lerdeki coskusuyla be-bop donemi ve tabii ki long-train John Coltrane), belki de Ginsberg icin “beat”lik, sinirsiz cinsel deneyimle ozdeslesebiliyordu. Beat kusagi anlayisinin kendi icinde bile farkli seyler cagristirabilmesi, bu hareketin sadece edebiyatla sinirli kalmamasina; resim, dans, muzik gibi pek cok uretim alanina ilham kaynakligi etmesine yeterli bir “dogal” sebep olmustur.

 

Beat kusaginin edebiyat disindaki sanat akimlari uzerindeki etkisini ortaya koyan en onemli orneklerden birine soyut disavurumcu (abstract expressionism) akimda rastliyoruz. Jackson Pollock, Franz Kline, Wallace Berman gibi bu akimi temsil eden unlu ressamlarin eserlerinin beat kusaginin olusmaya basladigi donemlere “denk” gelmesi bir tesaduf degildir. Jackson Pollock, “action painting” yontemiyle urettigi ve “beat” kusagi anlayisi icinde bahsettigim “rastgelelik” ve “spontanlik” kavramlariyla ozdeslesen resimleri hakkinda soyle diyor: “ Resim yaparken ne yaptigimin farkinda olmuyorum. Bunu farketmem, bir cesit resimle “tanistirilma” doneminden gectikten sonra mumkun oluyor. Bir resmi degistirmek, bir imgeyi imha etmek beni korkutmuyor, cunku her resmin kendi yasami var. Ben bu yasamin ortaya cikmasini saglamaya calisiyorum. Bu da ancak resimle iletisimimi kopardiktan sonra ortaya cikan karmasayla mumkun. Boyle olmasaydi, resimler saf bir uyum, kolay bir “al, ver” iliskisinden oteye gitmezdi.” Bu soylem, bir yandan beatlerin resim sanatina yaklasimlarini, bir yandan da hayat anlayislarini sanata nasil donusturdukleri konusunda oldukca aciklayici soylemlerden biri belki de.

Sanat dunyasinda bu denli etki yaratmis bir hareketin, populer kultur icerisinde yer etme surecinde ise karsimiza donemin –ve simdinin- buyuk muzisyenleri hatta daha dogru tanimla buyuk ozanlari cikiyor. Ozellikle, ‘beat kusagi’nin bir “yasam anlayisi” olarak algilanmasinda ve donemsel olarak ortaya cikan alt-kulturlerin ortaya cikisinda, muzigin ve bu buyuk ozanlarin payi yadsinamayacak derecede buyuktur. Bu noktadan hareketle, bir yazi dizisi halini alacak olan “Bitmeyen Beatler”de, muzik dunyasinin sairleriyle “beat kusagi” arasindaki iliskiye dair incelemeler bulacaksiniz. Bu incelemelerin ilk duragi, 60lar sonrasi ortaya cikan cogu altkulture oncu olmus olan “hippie” altkulturuyle ozdeslestirebilecegimiz, The Doors toplulugunun solisti, sair ve sarki yazari Jim Morrison olacak. Hayati boyunca sarkici yerine sair olarak anilmak isteyen Morrison’in sarki sozlerindeki “beat” izlerini, bundan sonraki yazida ariyor olacagiz. 




8 Aralık 2008 Pazartesi

Arthur Russell - Love Is Overtaking Me (2008)

’70lerin ortasi… ’68 kusaginin muzikal geleneklerinin yavas yavas o donem icin yepyeni ve kesfedilmeye musait elektronik ensturmanlarla yer degistirmeye basladigi New York sahnesi… Yine ayni zaman dilimi ve ayni New York’ta ortaya cikan Ramones ve unlu “Punk” muzik dergisinin editoru John Holmstrom’un dedigi gibi vahsi ve asi muzigi temsil eden rock muzigin (ve “rock’n roll”un) Billy Joel ve Simon and Garfunkel’la anilmaya baslanildigi bir karmasa donemi. Ve tabii ki bu karmasanin getirdigi zenginligi muziklerine yansitmayi basaran Frank Zappa ve Headhunters’la birlikte buyuk Herbie Hancock.

 

Belki de muzik tarihinde “genre”lar arasi karmasinin ve bu karmasanin getirdigi cesitliligin en yogun sekilde hissedildigi bu donemde ortaya cikan; ancak bu zenginlik icinde gozlerden, kulaklardan irak kalmis bir muzik adami Arthur Russell. New York’un simdiler de daha da unlu mekani “The Kitchen”in muzik direktorlugune 21 yasindayken getirildiginde, “The Kitchen”i minimal ve post-klasik muzigin onemli isimlerinden Philip Glass, John Cage ve Talking Heads’in kurucu uyesi David Bryne’le tanistiran bu genc adamin eklektik muzik anlayisi ’92 yilinda AIDS’e bagli olumune kadar devam eder. ’80lerde karsimiza disko albumleri yapan produktor olarak cikan Russell’in yasaminda, genclik yillarinda budizm, muzik ve siir sevdasi sayesinde tanistigi unlu beatnik sair Allen Ginsberg’le yaptigi siir kayitlarindan (ki benim Russell’a tanismam da bu calismalar sayesindedir), folk, rock, garage, minimal muzik kayitlarina kadar her turlu muzikal cesitlilige tanik olmak mumkun.

 

1971 ve 1992 arasina yayilmis bu cesitliligin, daha once paylasilmamis parcalari, Ekim 2008 sonunda yayinlanan “Love Is Overtaking Me” albumunde dinleyicilerle paylasiliyor. Bu 21 yillik muzikal karnavalinin silueti olan albumun yapi tasini, Russell’in “disko” calismalarina oranla daha az yayinlanmis folk agirlikli parcalari olusturuyor. Russell’in akustik gitari esliginde kaydettigi sarkilar -hem sarkilarin ruhundan hem de Russell’in dokunakli ve dokulu sesinin marifetlerinden olsa gerek- Dylanesk sozlerle birlikte bir yalnizlik oykusu anlatiyor. Elbette bu sozlerde, Dylan etkileri kadar Ginsberg ve dolayisiyla “beat kusagi” etkileri de kolaylikla hissediliyor. Ginsberg siirlerinde oldugu gibi, Russell’in sozlerinde “gercek”le temellendirilen, siradan nesne ve durumlarin icinde gizli kalmis kirilgan guzelliklerden dem vuruluyor. Bir sarkisinda yalniz bir kopegin hikayesini anlatirken, bir baska sarkisinda surpriz bir sekilde kapisina gelen eski sevgilisini gordugu ani, dogum gunu icin annesinin yaptigi portakal rengi surpriz pastayi gordugu ana benzetiyor Russell. (sirasiyla, albumdeki “Eli” ve “Habit Of You” sarkilarindan alintilar)

 

Russell’in 21 senelik muzik gecmisinin 21 parcayla anlatildigi albumde, geleneksel hint muzigi ensturmanlari sitar ve tablayla renklendirilmis bir kovboy sarkisi  “Goodbye Old Paint” oldukca farkli bir folk anlayisiyla yorumlanmis. Albumun ikinci yarisinda karsimiza cikan, elektronik altyapilarla suslu parcalar ise (Habit Of You, Janine, Your Motion Says,  Planted a Thought gibi parcalar) gunumuzun “indie” ve “indietronica” furyasinin iyi ornekleri olarak sayilabilecek Magnetic Fields, The Whitest Boy Alive, Notwist, The Album Leaf gibi topluluklarin calismalarinin belki de ilk ornekleri sayilabilecek nitelikte parcalar.

 

Kayitlar konusunda, takinti halini almis mukemmeliyetci tavri yuzunden plak sirketleriyle arasi pek iyi olmamis ve belki de bu yuzden bu kadar kulaklarimizdan uzak kalmis Russell’in muzikal zenginligini yavas yavas farkeden muzik sirketleri sayesinde olumunden sonra da olsa dinleme firsati bulabiliyoruz artik. Olumunden sonra yayinlanan 6.album “Love is Overtaking Me”, Russell’in gizli kalmis folk tutkusunu gunumuze tasimasiyla onemli bir boslugu dolduruyor. Cogumuz icin karanlikta kalmis bu kayitlara kulak verebilmemiz gec oldu, daha da gec olmadan bir kulak verin derim.