27 Kasım 2008 Perşembe

Klasik Albumler (1): Paul Simon - Graceland (1986)



Paul Simon ve Art Garfunkel, ’53 senesinde, “Alice Harikalar Diyarinda”yi  bir okul gosterisi icin sahnelendirirken tanistiklarinda (Simon, “beyaz tavsan”i, Garfunkel ise kendisi gorunmez ancak gulumsemesi gorunur olan “Cheshire kedisi”ni canlandirir) ayni zamanda muzik tarihinin en onemli folk ikilisinin de temellerini atiyorlardi. ’60 larin ortasina kadar “Tom & Jerry” (Simon Jerry, Garfunkel ise Tom ismini daha cok benimsemistir) ismiyle sahne alan ikili, cokca dagilip birlestikten sonra ’70 senesinde yayinladiklari “Bridge over Troubled Water”  albumunden sonra solo kariyerlerine odaklanma karari alarak kendi yollarinda gideceklerini aciklarlar. ’65 yilinda aldiklari isimle “Simon & Garfunkel” ikilisinin (etnik kokenli isimlerini kullanan ilk populer muzik ikilisidir) unutulmaz “Mrs. Robinson”, “The Sounds of Silince” gibi parcalarinin bestecisi ve soz yazarinin Paul Simon oldugu dusunulurse, bu onemli ikilinin dagilmasinin olumlu bir gelisme oldugunu savunmak cok da yanlis olmaz gibi gorunuyor.

 

’70 den sonra tek basina muzik yapmanin ozgurlugunu doyasiya yasayan Paul Simon, ustuste hem ticari hem de muzikal olarak oldukca basarili albumler yayinlar. Ta ki, ticari olarak buyuk bir basarisizlik olarak gorulen “Hearts and Bones”  (1985) albumune kadar. “Simon & Garfunkel” birlesmesi olarak tasarlanan album, Simon’in sarkilarinda Art Garfunkel’in sesini duymak istememesi ve kayitlardan silip atmasi sonucu Simon’in solo albumu olarak yayinlanir. ’81 yilinda baslayan ve Simon’in “klasik bir hata” olarak niteledigi, “Simon & Garfunkel” re-union konserleri sirasinda “Hearts and Bones”u solo album olarak cikaran ve turne sirasinda, 11 ay surecek olan ikinci evliligini yapan Simon’in yasadigi bu calkantili donem, “klasik bir album” denebilecek kalitedeki “Graceland”in de ilham kaynagi olur.

 

“Graceland”in ruhunu besleyen bu calkantili donem disinda , bu siradisi albume muzikal olarak ilham kaynagi olan kayit ise Afrikali topluluk “Boyoyo Boys”un tamami enstrumental parcalardan olusan albumu “Gumboots”tur (“Graceland”deki 4 numarali parcanin isminin “Gumboots” olmasi Simon acisindan bir nevi gonul borcu odemektir). “Hearts and Bones”un ticari basarisizliginin uzerine plak sirketiyle de sorunlar yasayan Simon, kafasinda hicbir dusunce ve elinde hicbir yazili sarki olmadan Guney Afrika’nin Johannesburg sehrine gitmeye ve oradaki muzisyenlerle calismaya karar verir. Albumun ses muhendisligini yapan Roy Halee, Simon’in bu karari icin “tam bir kumar” benzetmesini yaparken pek de haksiz sayilmaz hani. Johannesburg’daki kayitlar, Simon’in Afrikali vokal toplulugu “Ladysmith Black Mambazo” ve Afrikali yerel muzisyenlerle birlikte tam bir “jam session” halinde gecer. Elinde sarki olmadan studyoya giren topluluk, bu “jam session”lari kaydederken, Simon bir yandan bir butunluk icindeki ve kendi hikayesini anlattigi sarki sozlerini yazar.

 

New York’a donen Simon ve Halee, kayitlar uzerinde oynamaya baslayarak ve Simon’in vokallerini kaydederek “Graceland”in profesyonel anlamdaki ilk studyo asamasini gerceklestirirler.  Albumun bu ilk studyo asamasi icin Simon, “Bu album sayesinde, baska muzisyenlerin yaptigi muzikleri nasil dinlemek gerektigini ogrendim. Nasil muzik dinlenir onu ogrendim.” diyor. Afrika’da yaptiklari kayitlar disinda Simon, cogu sarkiyi ses tinisi bakimindan cok genis bir spektruma yayilabilecek ensturmanlarla zenginlestirip, “Graceland”in kendine has “sound”unu ortaya cikardiginda yapmak istedigini soyle acikliyor: “Her sesin daha derin seslere donusmesi icin orjinal seslere bircok farkli ses ekledik. Amac, herseye dogal bir eko eklemekti.”

 

Albumun ilk sarkisi olan “The Boy In The Bubble” icin Simon, “Bu sarkinin bu albumun baslangic sarkisi olacagini ilk andan beri biliyorduk.” diyor. “zydeco” ses ve ritmleriyle baslayan sarki,  bir yandan dinleyenlere daha onceden duymadiklari birsey duyacaklarini anons ederken bir yandan da albumun konseptini en iyi ozetleyen sozlerle birlikte bir tasla iki kus birden vuruyor. (dipnot: zydeco’nun Amerikan Folk muziginin kokeni olmasi ve albumun bu seslerle acilmasi Simon’in ne amacladigini dolayli olarak anlatabilmesi icin bulunmaz bir madendir ve Simon bu madeni iskalamamistir.)



Albume adini veren ve Paul Simon’in, “yazdigim en iyi sarki” dedigi “Graceland” siirsellik anlaminda bu albumun en degerli parcasi bana gore. Tamamen kendi hikayesini anlattigi “Graceland”, bir adamin yolculugunu anlatir. Simon’in, “Graceland” kelimesini Elvis Presley’in malikanesi olan “Graceland”i dusunerek yazdigi cogu yerde karsimiza yanlis bilgi olarak cikiyor. Halbuki “Graceland” metafor, sembol veyahut Elvis Presley’nin evinden ziyade, tamamen fonetik amacla rastgele secilmis bir kelimedir Simon icin. “wasteland”i fonetik olarak daha  uygun “graceland” kelimesiyle degistiren Simon, disardan neseli duyulabilecek bu sarkinin dingin ve bir o kadar hissiyatli sozlerini karisiyla ayriligi uzerine yazar. Alisildik “Simon & Garfunkel” folk akorlariyla sarkiyi duzenlemeye baslayan Simon, Afrikali gitarist Ray Phiri’nin “afro” duzenlemeli akorlariyla sarkiya devam eder ve bu sarkiyi onceki sarkilarindan farkli bir yere koyan bu zengin “sound”a ulasir.  Sarkinin huznu en cok hissettirdigi ikinci koro kisminda soyle seslenir Simon:

“…

She comes back to tell me she's gone,

As if I didn't know that

As if I didn't know my own bed,

As if I'd never noticed,

The way she brushed her hair from her forehead,

And she said losing love

Is like a window in your heart,

Everybody sees you're blown apart,

Everybody sees the wind blow.

..”

Sairliginden ve edebi bilgisinden suphe duyulmayacak muzisyenlerden biri olan Simon, “the way she brushed her hair from her forehead” tanimlamasini Edmond Rostand’in “Cyrone de Bergerac”indan alintilayarak hali hazirda nitelikli sozlerinin siirselligini guclendirmeyi bilmistir.




Albumun en guclu sarkilarindan biri “Diamonds On The Souls Of Her Shoes” ise, album kayitlari tamamlandiktan sonra New York’ta bir araya gelen toplulugun (Simon, Ladysmith Black Mambozo vs.) studyoda gerceklestirdikleri bir “jam session” sirasinda ortaya cikan ve albume sonradan eklenen bir sarki. Black Mambozo ekibinin dogaclama afro vokalleriyle baslayan sarki, Ray Phiri’nin harika gecisiyle birlikte tam bir senlik havasina burunuyor. Benim “patlak bas” sesi diye tanimlamayi sevdigim tondaki baslarla, Ray Phiri’nin rifflerinin atismasi sekilinde suruklenen sarki, ayakkabilari pirlantalarla suslu zengin bir kizla, kaybedecek hicbirseyi olmayan fakir bir gencin hikayesini anlatiyor. Simon’in neseyle anlattigi bu hikayenin en sevdigim bolumunde Simon soyle anlatiyor fakir cocugunun, zengin kizla bulusmadan onceki hazirligini :

“…

She makes the sign of a teaspoon

He makes the sign of a wave,

The poor boy changes clothes

And puts on after-shave,

To compensate for his ordinary shoes

…”




Albumun listelere giren ilk “single”i “You Can Call Me All” ise, Simon’in kendi hikayesini anlattigini net bir bicimde ortaya koyan sozlere sahip. Cabuk akilda kalan org riffleriyle basliyor sarki. Huzursuz ve surekli kendi hayatiyla ilgili serzenislerde bulunan bir adamin “3.dunya”ya gitmesiyle degisen hayatini anlatirken, birebir kendi Johannesburg hikayesini sarkilastirdigini soyluyor Simon. Guzel hikayesi bir yana, kayitlarda bazi bolumlerin, geriye calinarak elde edilen seslerden olusmasi Simon’in kayit teknikleri bakimindan yaraticigilini da ortaya koyuyor. Ornegin,  sarkinin ortasinda ortaya cikan slap bas solosunun ilk yarisi normal kaydediliyor, ikinci kismi ise ilk kismin tersten kaydedilip solonun devamina eklenmesiyle olusturuluyor ve oldukca ilginc bir etki elde ediliyor. Aceleyle cekilen video-klibinde ise Chevy Chase eslik ediyor Paul Simon’a.

 

44 dakikaya sigan bu album, Amerikali unlu vokal Linda Ronstadt’in hem sesiyle, hem de hikayesiyle katkida bulundugu “Under African Sky” (Simon, sarkinin ikinci kismindaki sozleri, Ronstadt’in cocukluk anilarindan esinlenerek yazmistir) ile devam ediyor. Yine tamamen dogaclama afro-vokallerle baslayan “Homeless” ve ayrilikla sonuclanan bir iliskiyi anlattigi “Crazy Love, Vol.II” albumun diger parcalari. Albumun kapanisinda dinledigimiz son 2 sarki ise albumun basinda karsilastigimiz “zydeco”yla bizi tekrar yuzlestiriyor. “That Was Your Mother” ve Amerikali rock toplulugu “Los Lobos”un da kayitlarda  yer aldigi "All Around the World or The Myth of Fingerprints", “zydeco” dolu bir album kapanisi dinlettiriyor muzikseverlere.

 

Bu klasik album hakkinda vurgulanmasi gereken son sey ise, Simon’in bir modern ozan olarak, tam bir macera seklinde baslayip oyle devam eden bu albumde, 3.dunya ulkelerine uygulanan politik ve ekonomik baskilarin getirdigi esitsizlik ortamini dunyayla paylasiyor olmasidir. Simon, “politik” sozlerle, sloganlarla degil de, esitsizligi yasayanlarin kendilerini ifade edebilecekleri sanatsal bir platform olan bu albumu ortaya koyarak bu insanlardan ogrenecegimiz cok sey oldugumuzu gostermis ve dunyaya “politik” degil, “insanca” bir ders vermistir. Afrikalilarin muzikal hikayesiyle, siradan gordugu hayatindaki calkantilarin hikayesini  bir albumde toplayarak, belki bir kez daha kolay kolay ortaya cikmayacak guzellikteki, moda deyimle, “sentez”i ortaya koyarak, ozanliginin hakkini vermistir.

 

P.s: "You Can Call Me Al" in video-klibini asagida izleyebilirsiniz : 



18 Kasım 2008 Salı

Robert Wyatt - Comicopera (2007)


Muzik dunyasinin huzunlu, kirilgan ve bir o kadar da surukleyici seslerinden biri olarak anilir Robert Wyatt. ’70 lerin, simdilerde pek hatirlanmayan deneysel/progressive (deneyselligini fusion ve psychedelic rocktan alan) rock toplulugu “Soft Machine”in sosyalist davulcusu ve vokali diye bir sozluk tanimi da yazilabilir, beyazlasan sac ve sakallariyla birlikte “bilge dede”leri andiran bu amca icin.

(Not: “Soft Machine” toplulugu ismini unlu “beat kusagi” yazari William S. Burroughs’un devrimci kitabi “Naked Lunch”tan sonra 1961 senesinde yayimladigi “Soft Machine” kitabindan almistir. Dolayisiyla donemin karsi duruslu ve deneysellige acik atmosferi bu deneysel topluluga da isim kaynakligi etmistir .)


’73 te sarhos bir gecenin sonunda 3.kattaki binanin penceresinden dusmesiyle belden asagisi felc olan ve sesinin huznunu artik sarkilarina da yansitmaya baslayan Wyatt, 2007 senesinde yayinladigi “Comicopera” (comic opera) albumuyle karsimiza cikiyor. Davul calmayi birakmak zorunda kaldiktan sonra, belden yukarisiyla calabilecegi tum ensturmanlara el atan Wyatt’in ,solo kariyerinin en olgun calismasi olarak niteleyebilecegim, “Comicopera”si,  ismiyle baglantili olarak klasik bir “comic-opera” gibi 3 perdeden olusan bir album. Hayatini degistiren kazadan sonra ’74 te evlendigi ve solo kariyeri boyunca Wyatt’a gerek sozleri gerekse fikirleriyle her zaman destek olmus Alfreda Benge ve tanitmaya gerek duymadigim Brian Eno, Paul Weller albumun/operanin perde arkasindaki isimleri.

 

 Albumun ilk perdesi (Act I: Lost In Noise),  Jan Garbarek’in kizi Anja Garbarek’in alistigimiz ve beni hicbir zaman biktirmayan kuzey muziginin esintileriyle dolu “Stay Tuned” ile basliyor. Belki de bu yaziyi bana yazdiran da soguk esintili ama dinledikce isitan bu acilis parcasi. ’90 lardan hatirlamayi basarabilecegimizi dusundugum ender topluluklardan “Radiohead”in esas adami Thom Yorke, “Comicopera” yayinlandiktan yaklasik 1 ay sonraya denk gelen bir soylesi sirasinda , programda (BBC 6Music radyosunda) calinmak uzere “Stay Tuned” parcasini seciyor ve soyle diyor: “.. albumu internetten indirdim ama ilk parca haric dinleyemedim. Ilk parcayi actim ve 2 gun boyunca araliksiz onu dinledim, cunku o kadar guzel ki…” Gercekten de “o kadar guzel ki” dedirten

 parcalardan biriyle acilan bu sahne, Benge ve Wyatt’in sozlerini birlikte yazdigi ve bir kadinla onun alkolik esi arasindaki diyalogu seklinde gecen “Just As You Are”la devam ediyor. Anlattigi hikaye bir yana, Wyatt’in cok sifatli sesine Brezilyali bir ses, Monica Vasconcelos, Alfreda Benge’nin diyaloglarini seslendirerek eslik ediyor ve “Comicopera”nin iyi bir album oldugundan iyice emin oldugum an da tam bu sarkiya denk geliyor.

 

Ikinci perde, Act II: The Here and the Now, Wyatt ve Eno ortak calismasi “A Beautiful Peace” ile basliyor ve kuzey “sound”undan Brian Eno “sound”una gecen album, yeni bir perdenin acildigini hissettiriyor dinleyicisine/izleyicisine.  Genel olarak ayni havada seyreden ikinci perde Eno’nun marifeti diyebiliriz. Ikinci perdenin kapanis parcasi “Out of Blue”, savas donemi evi bombalanan bir adamin gozunden yasananlari anlatirken, Wyatt’in ufak ufak her sarkisina ilistirdigi savas karsitligini ve politik durusunu  yine dinleyicisine siirsel bir sekilde aktariyor. Brian Eno’nun elektronik altyapilari ve efektleri ise bu sarkinin guclu atmosferini dinleyiciye dogrudan aktarmasi bakimindan oldukca kritik bir gorev ustleniyor. “Out of Blue”dan bir iki satir yazmadan, final perdesine gecemeyecegim.

 

“My rooms’ wont give you shelter

They’re open to the air

The upper storeys out of reach

The stairs no longer there

(You set me free)

You planted all your everlasting hatred in my heart

You have planted all your everlasting hatred in my heart”

 

Ucuncu ve son perde ise, Act III: Away With the Fairies, rengarenk bir kapanis perdesi. Italyan punk-rock toplulugu CCCP imzali “Del Mondo”yla acilan bu perde , Wyatt’in “Soft Machine” doneminde ve zaman zaman solo albumlerinde de ortaya cikan “dunya muzigi” bagimliligini ortaya koyan ve bana gore albumu oldukca guzel tamamlayan tam bir final. Sevdigim Ispanyol sair Federico Garcia Lorca’nin siirinden uyarlama sozleriyle “Cancion de Julieta”, unlu ingiliz vibrafoncu Orphy Robinson bestesi “Pastafari” ve devrimcilerin vazgecilmez sarkisi, Kubali Carlos Puebla bestesi "Hasta Siempre Comandante" Wyatt yorumuyla birlike bu final perdesini olusturuyor. Ve bu guzel album de burada bitiyor.

 

Son bir yorum eklemeden bitiremeyecegim bu yaziyi. “konsept” album adi altinda bircok siradan ve zayif islerle karsi karsiya kalmis bir muziksever olarak bu albumun kacirilmaz bir album oldugunu soylemek gerek. “konsept”indeki yaraticilik ve tutarlilik Wyatt’in kompozitorluguyle birlesince tadindan yenmez bir album ortaya cikmis, benden soylemesi. (Weller ve Eno olmasa ne yapardi bu muzik dunyasi??)


P.s: albumden sectigim sarkilari asagida dinleyebilirsiniz..




17 Kasım 2008 Pazartesi

Lou Reed - Ecstasy (2000)

Cogu insanin hayatina '72 senesinde yazdigi "Perfect World" sarkisiyla girmistir herhalde Lou Reed. Benim hayatimda ise "Velvet Underground"la ilk olarak yer etmisti bu buyuk muzisyen/sair. "Velvet Underground & Nico" albumu elbette bir ara bu blogda klasikler kosesinde yer alacak ancak ondan once uzun suredir iskaladigimi farkettigim Lou Reed'in 2000 senesinde yayinlanan "Ecstasy" albumu hakkinda bir iki kelam etmek istiyorum.
Bu albumu neden iskaladigimi dusunurken buldugum iki sebep var. Birincisi, "Velvet Underground" tadinda bir sound u en son 1989 senesindeki "New York" albumunde yakalamis ve ondan sonraki albumlerde "Velvet Underground"un getirdigi yenilikci tavri bir turlu yakalayamamistim Lou Reed'de. Bu nedenle '90 lardaki albumleri neredeyse tamamen kaybolmus gitmis hafizamdan. Ikincisi ise, itiraf ediyorum, solo calismalarina her zaman bir 'ah nerde velvet nerde bunlar" diyerek, bir onyargiyla yaklasiyor olmamdi. Ancak sunu da unutmamak lazim, ne kadar kotu muzik yaparsa yapsin bu adamin sozleri her zaman beklenmedik seylerle dolu. Zaten "Velvet Underground & Nico" albumunu bu derece onemli kilan seylerden biri, insanlarin daha once hicbir sarkida duymadiklari seyleri Lou Reed'den duymalari ve hippie" kusaginin, konformistlerin uyusturucuyla ozdeslestirdigi bir kusaktan cok daha fazla sey barindirdigini gostermesiydi. Yani, Lou Reed'in muzik dunyasina damgasini vurmasi cok buyuk oranda sozleri sayesindeydi. 

'67 de bu sozleri insanlarla paylastiginda 25 yasinda olan Lou Reed, 2000 senesinde karsimiza gencligindeki tavirlarina gore dogal olarak cok daha naif sozlerle karsimiza cikiyor. 25 yasindayken transeksuellerden, sado-mazo iliskilerden, uyusturucan bahseden bu genc adam, 58 yasina geldiginde daha siradan seylerden bahsederken yillarin getirdigi sakinlik ve ustalik ayri bir Lou Reed imgesi olusmasina yetiyor da artiyor. Dedigim gibi '89 dan sonra bu havayi hic yakalayamamisken, "Ecstasy" albumunde iliskilerden, aile icinde alip verilemeyenlerden, calkantilardan bahseden Lou Reed  yine yapiyor yapacagini. 

Album, kolay akilda kalan rock'n roll riffleriyle hizli bir giris yapan "Paranoia Key Of E" ile basliyor ki bu albumu ilk dinledigim hakikaten benim de aklimda kalan tek sarki bu olmustu. 14 sarkilik albumun tumuyle eksiksiz oldugunu soylemek pek kolay degil. Lou Reed'in alisildik kadrosu gitarda Mike Rathke ve elektrik bas gitarda Fernando Saunders, albumun 4, 5 ve 6 numarali sarkilari olarak siralanmis 3 sarkiya muzikal imzalarini atiyorlar. Albume ismini veren "Ecstasy", Lou Reed'in tavuk kostumuyle video-clip cektigi ve sozleri yeri gelince oldukca sarkastik yeri gelince oldukca acik sozlu olan bir muzikal siir "Modern Dance" ve "Tatters" bu albumun yapi taslari dersem cok abarti olmaz sanirim. Zira, bu 3 sarki gerek sozleriyle gerekse farkli sound yapisiyla albumu adam eden sarkilar. Bu uc sarkinin yani sira, "velvet" donemlerini hatirlatan 18 dakikalik "Like A Possum" belki gun icinde kolay dinlenebilecek bir sarki degil ama albumun unutulmayacak sarkilarindan biri kesinlikle. "Like A Possum"dan bir alintiyla bu yaziyi sonlandiriyorum. Benim gibi bu albumu gozden kacirmis olanlar varsa, bir goz atsalar pek fena olmaz hani. 

"I got a hole in my heart the size of a truck
It won't be filled by one-night fuck
Like a possum" 

Albumden sectigim parcalari buradan dinleyebilirsiniz:





Bir de "Modern Dance" in video-clip i albumu daha iyi anlatir gibi geldi bana. Buyrun



16 Kasım 2008 Pazar

radyo seruvenine ufak bir ara

 sabanci universitesi'nde 5 senesini tamamlamis "cazirti" ve 94.9 acik radyo'da 26. ve 27.yayin donemlerinde yayinlanan "dunyanin cazi" ve yine sabanci'daki son senemde basladigim "serbest dusus" programlarina, amerika macerasinin baslamasiyla birlikte uzulerek son vermis bulunuyorum. son vermis degil de gecici bir sureligine ara vermis olmayi umarak bundan sonra cazirti.blogspot.com da, muzik ve edebiyat uzerine karaladigim seyleri paylasacagimi duyurmak isterim. ara ara belki, radyo programi niyetine playlist bile yayinlamaya devam edebilirim kim bilir, radyo aski bu.